Hoca-sınıf-öğrenci ilişkisi çok yönlüdür. Hem iki kafadar ilişkisine, hem otorite-tebaa ilişkisine, hem aynı şirketin farklı kıdemlerindeki memurları ilişkisine, hem bilge kişi-çekirge ilişkisine benzer. Ama nihayetinde insan ilişkisidir.
Aklımda kalanlardan bahsedeyim; (Jumpcut yaparmış gibi anlattım; sıkılma sakın, o kadar yazdım!)
Özel Kalamış İlkokulu
Arkaya baktığımda en yaldızlı geçen 5 yılımdı diyebilirim. Çok arkadaşım vardı, çok top oynardım, çok Amiga oynardım. Daha ne isteyebilirim ki? Kitapları satır satır ezberleyebiliyordum. Notlarım iyi diye ebeveynler bile hürmet ederdi. Bildiğin süperstardım. Bir kız rakibim vardı. Beni geçemezdi. Geçememeliydi. Kızlar beni bilgice geçerse gıcık kapardım. Hala kaparım 🙂 Olabilemez öyle şey 😉
Koç Özel Lisesi
Orta Hazırlık:
a. Mrs. Caswell’ı zerafetiyle hatırlıyorum (haftada 20 saat gördüğümüz ing. hocası). Hem çok elegan hem çok sevecen bir kadındı. Looney Toons’daki Granny’nin upgraded hali.
b. Resimci Mrs. O’Connor’ı ödevleri yapmadığımızda Fransız şivesiyle: “Fağukkk, You Got a BIIG ZEĞĞOOO !!!“ deyip kağıda 5cm çapında dev bir sıfır atmasıyla hatırlıyorum 🙂
Orta 1: Mr. Bianch’yi konuyu süper özetleyen fen notlarıyla hatırlıyorum. O defterden bazı screenshot’lar hala gözümün önündedir… Hmm, bisikletimin Bianchi olması sebebiyle de belki sempati duymuş olabilirim… objektif olamadım şimdi.
Orta 2: Almanca hocamı (Frau Ergen) beni çakma Alman’a benzettiği için seviyor olmasıyla hatırlıyorum. İki sene derslerine girdim. Neden bazen 2, bazen 5 aldığıma şaşırırdı.
Orta 3: Mr. Corona’yı (evet ismi Korona) sınavlarda boş geçilen sorulara kızıp: “Something is better than nothing, just make up something!” deyişiyle hatırlıyorum.
—
Lise 1: Brezilyalı Mrs Freitas’ı (biyolojici) çikolatadan nefret etmesiyle hatırlıyorum. Bir de boş zamanlarınızda samba mı yapıyorsunuz diye sormuştuk :).
Lise 2: Kanadalı tupturuncu saçlı genç kimya hocamız bir gün elinde kaşarla… pardon.. lityumla ve magnezyumla geldi. Onları kars kaşarı gibi kesti ve suya attı. Fireworks!!
Lise 3: Dinci Ş.Dönmez hocamı (1.85 boy, bas bariton ses, traşlı ve clean-cut giysili asker emeklisi) felsefi üst düzey yarı-seküler sermon’larıyla hatırlıyorum.
7tepe Üniversitesi
Üni 1. sınıf:
a. Humanities dersindeki kadın hocamı Dolmabahçe kulesindeki sanatı (baroque) anlatırken: “Çocuklar nasıl oluyor da bu kadar meraksız olabiliyorsunuz inanamıyorum?! Gerçekten inanamıyorum, hayretler içindeyim!!” yakınışıyla hatırlıyorum. O an ki Tutkusu, sanatsal konuların da öğrenilesi bir şeyler olduğunu dank ettirmişti.
b. Bir arkadaşımın hiç farkında olmadan bana verdiği bir hayat dersi var; Hayatımda bu kadar kafa açıcı bir dialog daha olmadı. Anlatınca garip gelicek ama öyle:
Sınava girmek üzereyiz ve benim silgim yok. ‘Ahmet paylaşır mıyız silgiyi?’ deyince, çocuk saniyesinde ikiye kırıp verdi. O zamana kadar hiç kendi malımı ‘bozmak/eksiltmek’ pahasına paylaşmayı akıl etmemiştim. Pasparlak aydınladım. O dakikadan sonra mala-mülke bakışım değişti. (Hyr, Marksist-Leninist’e dönüşüp manifestolar dağıtmaya başlamadım, sadece farkındalığım arttı, o kadar 🙂 )
Üni 2: Logic devreler hocası Ahmet Dervişoğlu. Ben böyle bir enerjiyi, iradeyi ve keskin bir beyni 70 yaşındaki birinde toplanmış görmedim. Kemale ermiş bir mühendis, bir düşünce adamı. Beyfendinin hayatı dakik tespit ve tanımlar üzerine kurulu. Aradan ~15 sene geçti ve halen hayatta, hala zehir gibi. Allah sağlık versin. (Doğan Cüceoğluyla sohbet serisi var, biraz boomer tarzı ama idare edin. 🙂
“Düzgün ve etkin çalışmayıp zekası ile idare etmek akılsızlıktır. İşi kurnazlığa dökmek ise ahlaksızlıktır.“
Ahmet Dervişoğlu
Üni 3: Communacation Systems dersini veren Soner hocanın kendisinden eminliğini ve crystal clear anlatımını hatırlıyorum. Matematik üzerine bina edilmiş bir konu öğrencinin zihnine ancak bu kadar temiz nakşedilebilir. Her dersi “Az önce baya baya bi şeyler öğrendim ya..” hissiyle biterdi.
Üni 4: Aman Allah’ım. Dalga Teorisi Denklemleri ! Ömrü hayatımda matematiğini hiiiç anlayamadığım ve çalışmama rağmen olayın kendisini sözel olarak bile idrak edemediğim bu ders, beynimde berdülacüz estiren bir kabus olarak tarihe geçti. Hoca üç koca beyaz tahta boyunca formüllerden formüller, işlemlerde yeni işlemler derive ederdi (türetirdi). Sanki matematiksel bir sanat performansı izliyoduk. Ve koca bir dönem hep bu şekilde devam etti.
– Vaay buraya kadar gelebildin mi?? Gerçekten çok merak etmiş olmalısın geçmişimi. Üniversite’den sonraki öğretim hayatımdan aklımda kalanları sonraki yazımda anlatırım.